Okuma süresi: 8 Dakika
Efendimizin Hz. Hatice’yle Evlenmesi
Hz. Hatice, Kâinatın Efendisini çocukluğundan beri tanıyordu. Ticaret mallarının başında Şam’a göndermesi ise, onu daha da yakından tanımasına vesile olmuştu.
Dul olan Hz. Hatice, o sırada, Kureyş kadınları arasında soy sop, şeref ve zenginlik bakımından en üstün mevkiye sahip bulunuyordu. Aynı zamanda, Cenâb-ı Hakk, Cemîl ismiyle, pek az kadına nasîb olacak bir güzelliği de kendisine ihsan etmişti.
O âna kadar, kabilesinden birçok kimse evlenmek için kapısını çalmış ise de, o bunların hiçbirini kabul etmemişti.1 Âdeta, evlenmeyi düşünmüyor gibiydi.
Ne var ki, kader şimdi karşısına bambaşka bir şahsiyet çıkarmıştı: Ruhundaki güzellikler yüzüne aksetmiş, gönlündeki sevgi sîmasında tebessüme kalbolmuş, zihnindeki derin düşünce dışarıya ciddiyet ve samimiyet şeklinde tezahür etmiş müstesna bir insan…
Daha önce bütün Kureyş büyüklerinin evlenme teklifini reddeden ve âdeta evlenmek fikrini zihninden atmış bulunan Hz. Hatice, bu eşsiz insanla daha yakından tanışınca, bu fikrinden vazgeçti.
İlâhî Kader, bu iki insanın kalbini birbirine ısındırmayı takdir etmişti. Her şeye rağmen Kureyş’in ileri gelenleri ve zenginleri, kaderin çizmiş olduğu bu programı bozamamışlardı.
Hz. Hatice’den Gelen Teklif
Evlenme teklifi, bizzat Hz. Hatice’den geldi. İffeti ve namusunu koruması sebebiyle Câhiliyye devrinde bile tertemiz kadın mânâsına gelen “Tâhire” lakabıyla anılan Hz. Hatice’den…
Teklifi getiren, Hz. Hatice’nin yakın arkadaşı Münye kızı Nefise ile Peygamberimiz arasında şu konuşma geçti:
“Ey Muhammed! Seni hangi şey evlenmekten alıkoyuyor?”
“Elimde evlenecek kadar para yok!”
“Eğer bu temin edilse ve sen, mala, güzelliğe, şeref ve denkliğe çağrılsan icabet eder misin?”
“Kimdir bu?”
“Hüveylid’in kızı Hatice.”
“Ama, bu nasıl olabilir?”
“Orasını ben bilirim! ”
“O halde, dilediğini yaparım.”2
Nefise, sevinç içinde, Kâinatın Efendisiyle konuştuklarını, gelip Hz. Hatice’ye iletti.
Hz. Hatice’nin sonsuz memnuniyeti, yüzündeki tebessümlerden okunuyordu. Nefise’yle birlikte sevinç ve memnuniyetlerini yaşadıktan sonra, Peygamberimize, “Ey amcam oğlu! Sen, benim akrabam olduğun,3 kavmin içinde şerefli, güvenilir kimse, güzel huylu, doğru sözlü bulunduğun için seninle evlenmeyi arzu ediyorum.” diye haber gönderdi.4
Teklifi alan Efendimiz, durumu amcası Ebû Tâlib’e bildirdi.
Ebû Tâlib, teklifi tahkik etti. Hz. Hatice’nin böyle bir evliliği arzu ettiğini, bizzat kendisinden öğrendi.
Düğün Merasimi
Düğün merasiminin tarihi, bizzat Hz. Hatice tarafından tesbit edildi. Merasim de onun evinde yapılacaktı.
Tesbit edilen tarihte, Resûl-i Ekrem Efendimiz, amcaları, halaları ve Hâşim Oğullarının ileri gelenlerinden bazılarıyla birlikte Hz. Hatice’nin evine geldi.
Güzel bir düğün merasimi için gereken her şey, bizzat Hz. Hatice tarafından temin edilmişti. Koyunlar kesilmiş, yemekler hazırlanmıştı.
Yemekler yendikten sonra, âdet olduğu üzere, sıra, iki taraf büyüklerinin konuşmasına geldi. Hz. Hatice’nin babası, Ficar Harbinde ölmüştü. Bu sebeple onu temsilen merasime, amcası Amr b. Esed katılmıştı.
Geleneğe göre, ilk konuşmayı yapmak üzere Ebû Tâlib ayağa kalktı ve şöyle dedi:
“Allah’a hamdolsun ki, bizi, İbrahim’in zürriyetinden, İsmail’in sulbünden, Maad’ın mâdeninden, Mudar’ın aslından vücuda getirdi. Bundan sonra, asıl maksada gelir ve derim ki:
“Kardeşimin oğlu Muhammed b. Abdullah; ki, akrabanız olduğu malûmunuzdur. Onunla Kureyş’ten hiçbir bir genç tartılamaz, ölçülemez! Bu, şeref ve asaletçe, akıl ve faziletçe onların hepsinden üstün gelir!
Gerçi, malı azdır. Fakat, mal dediğin nedir ki? Geçici bir gölge, bir perde, alınır verilir iğreti bir şey!
Allah’a yemin ederim ki, bundan sonra onun mertebesi daha da büyüyecek, daha da yükselecektir!
Şimdi o, sizden, kızınız Hatice’yi zevceliğe istemekte, muaccel ve müeccel mehir olarak da 20 erkek deve vermeyi taahhüd etmektedir.”
Ebû Tâlib konuşmasını bitirince de, Hz. Hatice’nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel ayağa kalktı ve şöyle konuştu:
“Allah’a hamdolsun ki, bizi de, anlattığın gibi yarattı; saydıklarından daha fazlasıyla bize üstünlük verdi. Biz de sizinle hısımlık kurmak ve şereflenmek istiyoruz!
Ey Kureyş topluluğu! Şâhid olunuz ki, ben, Huveylid’in kızı Hatice’yi, şu kadar mehirle Muhammed b. Abdullah’la evlendirdim!”
Varaka b. Nevfel konuşmasını bitirdikten sonra, Ebû Tâlib, Hz. Hatice’nin amcası Amr b. Esed’in de muvafakatını istedi. Amr da ayağa kalkarak, “Ey Kureyş topluluğu! Şâhid olunuz ki, ben de Muhammed b. Abdullah’a Huveylid’in kızı Hatice’yi nikâhladım!” diye konuştu.
Böylece, Kâinatın Serveri Efendimiz ile Kureyş kadınlarının, neseb, şeref ve zenginlik bakımından en üstünü bulunan Huveylid’in kızı Hz. Hatice-i Kübra, zevc-zevce ilân edilmiş oldular. O sırada Resûl-i Eîkrem Efendimiz 25, Hz. Hatice ise 40 yaşlarında bulunuyordu. Evlilikleri Milâdî tarihle 595 yılına rastlıyordu. Yâni, Efendimizin nübüvvetinden 15 yıl önce…
Bundan sonra Resûl-i Ekrem Efendimiz, muhterem zevcesini alarak Ebû Tâlib’in evine geldi. Burada velime, yâni düğün cemiyeti yaptı; iki deve kestirerek halka yemek ziyafeti verdi.
Ebû Tâlib de, bu mes’ud hâdisenin hatırı için develer kestirdi ve halka yemekler yedirdi. Sonra da, Peygamberimizle ailesini evine davet etti.
Onları karşılamaya çıktığında, sevinç gözyaşları arasında Allah’a hamdediyordu: “Hamdolsun Allah’a ki, bizden bütün üzüntüleri yok etti!”
Efendimiz ile ona ilk hanım olma şerefini kazanmış bulunan Hz. Hatice, Ebû Tâlib’in evinde ancak birkaç gün kaldılar. Sonra tekrar Hz. Hatice’nin evine döndüler. Artık mes’ud hayatlarını burada geçireceklerdi.
Kâinatın Efendisi Peygamberimiz, kendisine “Hatice-i Kübra” dediği bu asil ve tâhire kadın hayatta olduğu müddetçe başka bir kadınla evlenmedi.5 Her türlü teselliyi ve en parlak saadeti bu huzurlu evinde buldu.
Peygamber Efendimize, babasından mîras olarak pek bir şey kalmamıştı. Uzun zamandır himayesinde bulunduğu Ebû Tâlib ise, fakir ve zaruret içinde idi. Bu bakımdan, Hz. Hatice’yle evleninceye kadar bin bir meşakkat ve zahmet içinde hayat sürmüştü.
Hz. Hatice’yle evlendikten sonra, onun servetini ticarette kullandı ve bir derece genişliğe kavuştu. Fakat, zevcesi bol servet sahibi iken, o, yine israfa, gösteriş ve lükse kaçmadı. Eski mütevazi ve sâde hayatına yakın bir yaşayışı devam ettirdi. Üstelik, dünya malına da kalbinde yer vermiyordu. Onun o yüce ruhunu bambaşka ulvî ve kudsî duygular istilâ etmişti. Dünya ve içindekilerin muhabbeti, o ulvî duyguları söküp atmaya hiçbir zaman muktedir olamıyordu.
Daha sonra, Hz. Hatice-i Kübra’dan, Resûl-i Ekrem Efendimizin sırasıyla Kasım, Zeyneb, Rukiyye, Fâtıma, Ümmü Gülsüm, Abdullah [Tayyib] ve Tâhir adında yedi çocuğu oldu.6
Bu mes’ud aile yuvasında Kâinatın Efendisi ile Hz. Hatice, en ulvî duygularla birbiriyle kaynaşmışlardı. Âlî yuvasında hâkim olan, karşılıklı emniyet, samimî hürmet ve muhabbet idi. Hz.Hatice, Kâinatın Efendisi kocasından 15 yaş büyük olmasına rağmen, yüce şahsîyetinden dolayı kendilerine karşı son derece nâzik, duygulu ve itinalı davranıyordu. Peygamber Efendimizin şerefli hanımına karşı muhabbeti de fazlaydı. Öyle ki, vefatından sonra bile hiçbir vakit muhabbetini kalbinden atmadı, gönlünün en müstesna köşesinde ebedî beraberliğe kadar sakladı.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Hatice’nin keremkârlığını, hayırseverliğini ve kendisine yaptığı büyük yardımı her zaman yâdederdi. Bu yâdediş, Hz. Âişe Validemize, “Hatice-i Kübra’dan başka, Nebîyy-i Ekrem’in zevcelerinden hiçbirini kıskanmadım!”7 dedirtecek ve onun kıskançlık damarını tahrik edecek kadar fazla idi.
Nasıl yâdetmezdi ki? Sekiz çocuğundan biri hâriç diğerlerinin annesi o idi. Herkes ona düşman iken, ona dost elini uzatan, o idi. Her türlü ızdırap ve sıkıntı karşısında kendisini teselli eden, o idi. Herkesin ona arka çevirdiği bir zamanda yanıbaşından ayrılmayan, o idi.
Elbette, böylesine yüksek duygu ve meziyetler sahibi zevcesini, Peygamber Efendimiz hiçbir zaman unutmayacak ve onu her zaman hayırla yâdedecekti.
Peygamberimizin Hayatı / Salih Suruç
- İbni Hişam, Sîre, c. 1, s. 201; İbni Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 131. ↩︎
- İbni Sa’d, A.g.e., c. 1, s. 131. ↩︎
- Baba tarafından Hz. Hatice’nin soyu Peygamberimizin baba tarafından dedesi olan Kusay’da birleştiği gibi, annesi tarafından da soyu yine Resûl-i Ekrem Efendimizin baba tarafından dedesi olan Lüey’de birleşir. ↩︎
- İbni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 200-201; Taberî, Tarih, c. 2, s. 197. ↩︎
- İbni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 201. ↩︎
- İbni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 202; İbni Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 133. ↩︎
- Müslim, Sahih, c. 7, s. 133, ↩︎