Okuma süresi: 3 Dakika

Peygamber efendimizin (asm) mübarek ve temiz ceddini bilmek onun hayatını bilmenin birinci adımıdır. Bu yazımızda ne kadar temiz bir soydan geldiğini öğreniyoruz.

Efendimizin Pâk Nesebleri

Cenâb-ı Hakk, insanlığın babası Hz. Âdem’i yaratmıştı.

Başını kaldırıp bakan Âdem (a.s.), Arşı Âlâ’da muazzam bir nurla bir isim yazılı gördü: “Ahmed.”

Merak edip sordu: “Yâ Rabbi, bu nur nedir?”

Allah-ü Teâlâ buyurdu: “Bu, senin zürriyetinden bir peygamberin nurudur ki, onun ismi göklerde Ahmed ve yerlerde Muhammed’dir. Eğer o olmasaydı, seni yaratmazdım!”1

Îmanımızla kabul ettiğimiz bu muazzam gerçeği, milyarlar sene sonra gelen o nurun sahibi de, bütün açıklığıyla ifade buyurmuşlardır.

Bir gün ashabtan Abdullah b. Câbir (r.a.), “Yâ Resûlallah!” dedi, “Bana, Allah’ın, her şeyden evvel yarattığı şey nedir, söyler misin?”

Şu cevabı verdiler:

“Her şeyden evvel senin Peygamberinin nurunu, Kendi nurundan yarattı. Nur, Allah’ın kudretiyle dilediği gibi gezerdi. O zaman ne Levh, ne kalem, ne Cennet, ne Cehennem, ne melek, ne semâ, ne arz, ne güneş, ne ay, ne insan ve ne de cin vardı.”2

Semâyı bütün haşmetiyle aydınlatan nur, sonra ilk olarak Hz. Âdem’in alnında parladı. Sonra peygamberden peygambere geçerek Hz. İbrahim’e (a.s.) kadar geldi. Ondan da oğlu Hz. İsmail’e intikal etti.”Peygamberlerin Babası” olarak anılan Hz. İbrahim’in iki oğlu vardı: İshak ve İsmail (a.s.). O, oğlu İshak’ın neslinden birçok peygamberin geleceğini Cenab-ı Hakk’ın ilhamıyla bilmişti. Ancak, çok sevdiği Hacer’den dünyaya gelen oğlu İsmail’in (a.s.) neslinden peygamber gelip gelmeyeceği meçhuldü.

Bununla birlikte, âhirzamanda büyük bir peygamberin gönderileceğini de biliyordu. Bu sebeple de, Son Peygamber’in, çok sevdiği oğlu İsmail’in neslinden gelmesini şiddetle arzu ediyordu.

İlk banisi Hz. Âdem olan yeryüzünün ilk mabedi Kâbe, uzun zamanın geçmesiyle yıkılmış, âdeta yerle bir olmuştu. Hz. İbrahim, bu mukaddes binanın tekrar inşası için Cenâb-ı Hakk’tan emir aldı ve oğlu İsmail’le birlikte derhal çalışmaya koyuldu.

Kâbe’nin inşası tamamlanınca, baba oğul ellerini dergâhı İlâhî’ye açarak şöyle yalvardılar:

“Ey Rabbimiz! Neslimizden gelen Müslüman ümmet içinden bir peygamber gönder; ki o, onlara âyetlerini okusun, Kitab’ı ve hükümlerini öğretsin, onları günahlardan temizlesin!”3

İşte, Cenâb-ı Hakk, yapılan bu samimî duayı cevapsız bırakmadı ve Hz. İsmail’in neslinden, Peygamberlerin Reisi Hz. Muhammed’i (s.a.v.) göndererek kabul etti. Bu gerçeği bizzat Kâinatın Efendisi, “Ben, babam İbrahim’in duasıyım.”4 diyerek ifade buyurmuşlardır.

Hz. İsmail’in evlâd ve torunları gittikçe çoğaldı ve Arab Yarımadasının her tarafına dağıldı. İçlerinden Adnan Oğulları, onlar içinden Mudar Oğulları ve onlar içinden de Kureyş Kabilesi diğerlerinden üstün ve farklı oldu. Kureyş Kabîlesi içinde ise, Hâşimîler kolu, hepsinden daha çok fazilet ve şeref buldu.

Bu gerçeği de bizzat kendileri şu şekilde ifade buyurmuşlardır:

“Allah, İbrahim Oğullarından İsmail’i, İsmail Oğullarından Kinane Oğullarını, Kinane Oğullarından da Kureyş’i, Kureyş’ten de Benî Hâşim’i, Benî Hâşim’den de beni seçmiştir.”5


Peygamberimizin Hayatı / Salih Suruç

  1. Kastalanî, Mevahibû’l Ledünniye, c. 1, s. 6. ↩︎
  2. Kastalanî, A.g.e., c. 1, s. 7. ↩︎
  3. Bakara – 129 ↩︎
  4. ibni Hişam, Sîre, c. 1, s. 175; Taberî, Tarih, c. 2, s. 128. ↩︎
  5. Ibni Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 20; Müslim, Sahih, c. 7, s. 58. ↩︎